KİŞİSEL MARKA MI? KİŞİSEL İMAJ MI?

Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.

Ölümünün üzerinden yaklaşık olarak, 8 yüzyıl geçmiş olmasına rağmen, evrensel geçerliliğini hala koruyan Mevlana’nın, efsanevi sözü.

Üzerine satırlar dolusu kitaplar yazılmış, onlarca dile çevrilmiş, bununla birlikte, doğruluğu asla eleştirilmemiş, tartışılmamış ve   belki de insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en değerli önermelerinden biri.

Mevlana’nın , bu sözü, kısaca  ‘ samimi olma’ erdeminden bahseder.

Modern insanın anlayacağı şekilde açıklamak gerekirse ;

Öz imajımız ile dış dünya tarafından algılanan imajımız arasında ‘yok denecek kadar az fark’ olması durumudur.

Sosyal ve dijital mecraların bu kadar yaygın ve etkin kullanıldığı günümüzde,

Imaj, kişisel marka ve itibar yönetimi gibi kavramlar, diğer pek çok şeyin önüne geçmiş bulunmakta. Her birimiz, diğer insanlar tarafından, nasıl görüldüğümüzü merak ediyoruz. Kendimizi, daha görünür kılmak için, yaptığımız paylaşımların ardından içten içe cevabını merak ettiğimiz onlarca soru soruyoruz.

Takdir ediliyor muyum?

Beni yetenekli buluyorlar mı ?

Güzel / yakışıklı buluyorlar mı ?

Beni seviyorlar mı ?

Peki bana güveniyorlar mı?

Burada, kişisel marka ve kişisel imaj kavramlarının, aralarında ki farkı iyi anlamamız gerekir. Kişisel marka kavramı, ülkemizde üzerinde pek durulmayan ve sıklıkla, kişisel imajla karıştırılan bir konu.

İmajımız,mesleğimiz, aldığımız eğitim, oturduğumuz yer, komşularımız, arkadaşlarımız, giyinme ve konuşma biçimimiz, oturma- kalkma şeklimiz, sosyal medya paylaşımlarımız, karar verme ve iletişim kurma biçimimizin toplamı, kişisel markamızı oluşturur.

Uzmanlara göre kişisel marka; Hayatta ki duruşumuzun, dış dünyaya ilettiği bir mesajdır. Bir nevi, kendimizi ortaya koyuş biçimimizdir.

Aynı işi yapan diğer herkese kıyasla fark yaratmaktır.

Kişisel yetenek, performans ve değerimizin, rakiplerimizden daha üstün olmasıdır.

Marka, bir varlıktır. Pahası  ve kıymeti hesaplanabilir, ölçülebilir.

Marka yaratmak bir yatırımdır. Kişisel marka ise, kişinin yaşamda sahip olduğu her şeyle; özü, sözü, imajı, hedef kitlesi, verdiği mesaj, yarattığı fark, kendine ve ilişkilerine kattığı değerlere dayalı bir kimlik tanımlamasıdır.

Sporcular, iş insanları, girişimciler ve kendi alanında profesyonel bireyler için geçerlidir. İnsanların geneli, birçok sosyal sebepten dolayı kendilerini markalaştırırlar. Profesyonelce yaptığınız her şey, projelendirdiğiniz her tutum, kişisel markanıza değer kadar ya da tam tersine değer kaybettirir.

İnternet ve sanal alemin icadıyla, kendini açıklamaya ve ortaya koyma çabasına giren kişisel markalaşma anlayışı, sosyal medya yönetimi değildir !

Milyonlarca takipçinizin olması sizi marka yapmaz. Örneğin, Cate Blanchett , Johny Deep ,Clint Eastwood ve Robert DeNiro gibi kişisel olarak marka olmuş dünya starları, hiçbir sosyal mecrada boy göstermemelerine rağmen, marka değerlerinden hiçbir şey kaybetmezler.

Marka olan bir isim, kalıcıdır, istikralıdır, değer ve gelir sağlar, örnek alınır, idolleşir.

Sosyal medyada milyonlarca takipçisi olan insanlar, kişisel olarak marka olabilmeyi başarabildikleri için takip edilmektedirler. Sosyal medyayı iyi kullandıkları ya da herkesten daha iyi fotoğraf çektikleri için değil.

Başarılı bir kişisel marka da ; İlkeleriniz, marka değerinizi, görünümünüz imajınızı, isminiz ise markanızın adını  belirler.

Markanızın öz değeri, verdiğiniz mesaj, kişiliğiniz, yansıttığınız imaj yani sizi siz yapan her neyse o olmalıdır. Marka olmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Sürekli etkinlik ve pr gerektirir. Eyleme dayalı bir sonuç değil, uzun ve yorucu bir yolculuktur.

En önemlisi de samimiyettir.

 İmaj ise, algılar bütünüdür ve ölçülemez. Ölçülemediği için de kişilerin algısına göre değişir. Maalesef her zaman düşündüğümüz şekilde algılanamayabiliriz. İnsanların algısı eşit değildir. Herkesin algısı, kendi dünyası kadardır.

Sosyal mecralarda gerçek çapından on kat büyüklükte görünen, bu hayalet kimlikler, kişisel marka değil ancak kişisel birer imaj oluştururlar.

İmaj kelimesi, Fransızca ‘image ‘ (  resim, suret, görüntü ) sözcüğünden alıntıdır.

O, da  Latince, aynı anlama gelen ‘imagio ‘sözcüğünden alınmıştır.

 İmaj kelimesinin, Türkçede, yazılı olarak ilk kullanımı, Recaizade Mahmut Ekrem’in 1887 yılında yayımlanan, Araba Sevdası adlı romanıdır. Bir diğer benzer kelime ise, imajinasyondur. Zihinde canlandırmak / hayal etmek.

 (Kaynak : Özön, Türkçe -Yabancı Kelimeler Sözlüğü 1961 ) 

Bu hayalet kimlikler, kişilerin çizmek istedikleri herhangi bir imaja göre dizayn edilebilirler. Süper ebeveyn, gustosu yüksek bir moda ikonu, kişisel gelişim uzmanı, damak tadı çok gelişmiş bir gurme, spritüal guru, sağlıklı yaşam uzmanı, film eleştirmeni, gezgin ve hatta gazeteci bile olabilir, takipçi ve izleyici sayınız arttıkça her türlü konuda, konuşup, tavsiyeler verebilme yetkisini kendinizde görebilirsiniz.

Bu da sizi ancak belli bir yere kadar götürür. Kendinizi tekrar etmeye başlarsınız.

Bu hayalet kimlikler, kişisel birer marka olmadıkları gibi, varlık gösterdikleri mecralar dışında ünlü değillerdir. Mavi tıklı bir hesap yönetip, yönetmemeleri fark etmeksizin, sokakta görseniz tanımayacağınız biri, sonsuz sayıda dijital içerik üretse bile, kişisel bir marka değildir.

Özel hayatınız, iş hayatınız ve sosyal medyada yansıttığınız imajınız, birbirinden çok farklı olabilir. Oysa kişisel imaj, ancak kendi öz kişiliğinizin, gerçekliğine yakınsa anlamlıdır. Bu imaj da kişisel markanızın kendisi değil, markanızı oluşturan etkenlerden sadece biridir.

Hepsinin içindeki en değerli unsur samimiyettir. Samimi değilseniz ağzınızla kuş dahi tutsanız, kişisel bir marka olamazsınız.

Markayı, imajı, itibarı bir kenara koyup kendimize, sormamız gereken ilk soru

Ben kadar samimiyim?