İYİ HEKİM OLABİLMEK İÇİN ÖNCE İYİ İNSAN OLMAK GEREKİR…

Sevgili dostlar güzel bir Pazar gününden merhabalar…

Pazar yazıları ile ortak duygular ve ortak anıları paylaşıyoruz…

Bunu paylaşımlar sonrası etkileşimlerimizden takip ediyorum ve ilginizden dolayı teşekkür ediyorum.

Bu hafta kardiyoloji branşı ve iyi doktor olmak ile alakalı bir yazı kaleme aldım.

Doktor adayları için faydalı bilgiler paylaştım.

Umarım herkes için faydalı bir yazı olur, keyifli okumalar…

…………………

Fakülte son sınıfına geldiğiniz zaman pratisyen hekim değil de uzman hekim olmak istiyorsanız, kafanızda bir uzmanlık dalı belirleyip ona göre hazırlık yapmanız lazım.

Tıpta uzmanlık sınavına girersiniz böyle bir durumda ve bu sınavda aldığınız puanlara göre değişik uzmanlık kadrolarına yerleşirsiniz.

Bazı branşlarda 3, bazılarında 4, bazılarında 5 yıl gibi sürelerde asistanlık eğitiminden geçerek daha sonra uzman oluyorsunuz.

Ben o zamanlar hangi branş olmalı sorusunu kendime sorduğumda şu cevabı aramıştım.

İçinde hem muayene, hem işlem yapılabilsin demiştim.

O dönem bu istediklerimi bir arada toplayan branş kardiyolojiydi…

Hem klinik hasta muayenesi hem klinik tetkikleri hem de girişimsel işlemleri aynı anda yapabiliyorsunuz.

Kardiyolojinin puanı benim dönemimde en yüksek puanla girilen branşlardandı.

Bugün artık durum değişti, kardiyoloji branşının puanı düştü ancak öte yandan daha az riskli olan branşların puanı yükseldi.

Bunun nedeni de insanlar risk almadan iş yapmayı tercih ediyorlar bu da, bu branşların puanının artmasına neden oluyor.

Günümüz şartlarında kardiyoloji de branşlara bölündü…

Görüntüleme yapan yani eko ile ilgilenen, tomografi ile ilgilenen…

Elektrofizyoloji birimi…

Girişimsel kardiyoloji ile damarlara açılma sistemlerinin konması veya kalp kapaklarına olan girişimler gibi işlemler gibi ameliyatsız yöntemler eklendi.

Girişimsel kardiyoloji de kendi aralarında pek çok alt branşa ayrılıyor.

Ben kardiyolojinin her branşında çalıştım ve ciddi işlemler yaptık ancak kalp yetmezliği hastaların büyük çoğunluğunda kalp kapağı sorunlarının çözümsüz olduğunu gördüğüm için, 2008 yılından bu yanan onun çözüm arayışının içindeydim.

Daha sonra yurt dışı kongrede kapak tamiri ile ilgili sunumu gördükten sonra, ”Bizim ülkemizde de olmalı” dedim.

Mitral kapak hastalığı 75 yaş üstü hastaların yüzde 10’undan fazlasında görüyoruz. Herhangi bir nedenle kalp yetmezliği gelişen hastalarda da 3’te bir oranında aynı sorunu görüyoruz. Bu hastalara uygulanan bilinen tedavilerde yarısından fazlasına cevap alınamıyor, bundan dolayı mekanik sorunu gidermek için mekanik birimler üretmek gerekiyor. Bu hastalar ciddi nefes darlığı olan ve çaresiz durumda olan hastalar. Biz tam bu noktada Ameliyatsız sistemlerle müdahale ediyoruz. Uyguladığımız yöntem 2010’dan itibaren tam olarak Türkiye’ye girdi.

Hastaları çözüm olabilmek, umut olabilmek, bunu yaparken de en az şekilde girişim yaparak uygulamaya çalışıyoruz. Minimal invaziv denilen bu yöntemler artık cerrahlar tarafından da tercih edilmeye başlandı. Çünkü bu yöntemler hem hasta hem de hekim açısından daha avantajlı olup, iyileşme süresini de kısaltıyor.

Kardiyolojide bizim müdahale ettiğimiz kapaklar hala cerrahi olarak yapılıyor. Ama ben hep şuna inanmıştım, bir gün hastalar ameliyat olmadan tedavi edilebilecek seviyeye gelecek. Nitekim bu gelişmeleri artık ileri düzeyde görüyoruz ve uyguluyoruz.

O dönem de mesleğimle ilgili projeksiyon yapardım, önümüzdeki 5-10 yılda kardiyoloji alanında neler olacak diye. Şimdi de bunu yapıyorum. Bu sürekli yeniliklere açık olmak ve bu yeniliklere öncülük etmek açısından önem teşkil ediyor. Gerçi yenilik konusunda öncü olmak size her zaman avantaj sağlamaz. Başkalarından 3-5 sene önce yeni bir fikri veya yöntemi uygulamaya başladığınızda takdir edilmek şöyle dursun tenkit edilebiliyorsunuz.

Bir şeyi başlatmak bir yeniliği kabul ettirmek zordur.

Bizde tedavileri belirleyen kılavuzlar vardır, onlar biraz daha yavaş gider…

Bir yenilik ve tedavi çıkar, belli bir miktar hastada uygulanmaya başlar.

Deneysel çalışmalar, karşılaştırmalar ve ardından kılavuzlar gelir…

Yaptığımız işlemlerle alakalı genelde şu konu ile alakalı çok soru alıyoruz.

İşlemler neden bu kadar maliyetli?

Bu konuda maalesef yurt dışına bağımlıyız. Cihazlar Türkiye’de yapılmıyor,  bundan dolayı pahalı olabiliyor.

Ancak maliyetten ziyade, bizim ilgilendiğimiz gruptaki hastalar gerçek anlamda zor durumda olan ve tüm ihtimalleri sonuna kadar denemek isteyen hastalar. Kaldı ki bizim tedavilerimizde yüzde 90’ın üzerinde fayda görüyor hasta… Bu hastalar dediğim gibi nefes almakta zorlanan, bir odadan diğer odaya dahi tek başına geçemeyen hastalar. Onlar için yüzde 90’ın üzerinde şansın var demek, onlara yeni bir hayat hediye etmek gibi…

Yöntemin maliyeti yüksek olsa da ben bir hekim olarak böyle bir yöntemin başarısından hastaya söz etmek zorundayım. Bunu söylememezlik edemem. Ben hekim olarak tüm alternatiflerle alakalı bilgimi veririm, karar hasta ve hasta yakınına kalır. Yani bu işlemler hayati öneme sahip.

Hastalara daha konforlu, daha rahat, daha sağlıklı bir yaşam sunabilmek dünyada çalışmalar devam ediyor. Biz de kendi ülkemizde elimizden geldiğince hastalarımıza hizmet etmek için ve onlara tüm yenilikleri en iyi şekilde sunmak için gayret gösteriyoruz. Burada amacımız hastalar yaşadıkları sürece hayat kalitelerini arttırmak ve uzun bir yaşam adına onlara kaktı sağlamaktır.

Doktor adayları gençler ve aileleri bize sorular yöneltiyor, bu yolda nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda bizden fikir soruyor.

Benim onlara söyleyebileceğim en önemli şey şu; iyi insan olun, insanı sevin… Riski büyük bir iş bizimkisi, bu yüzden iyi hekim olmanın ilk şartı iyi insan olabilmektir. Çok bilgili olabilirsiniz, çok iyi cerrahi beceriniz olabilir, ama asıl formül iyi insan olabilmektir. Çünkü iyi insan olabilmiş hekim, tüm bilgi birikimi ve tecrübesini hastasının faydasına, toplumun faydasına ve kendi faydasına kullanabilen kişidir.

Sağlıkla kalın…