03-07-2021 19:36:46 Son Güncelleme: 03-07-2021 19:54:46

Doç. Dr. Işıl Uzun Çilingir, ‘Ben istiyorum ki, sağlıkla ilgili şifanın bizde olduğu farkındalığına ulaşsın insanlar.’

Yaşam şeklimizi düzenlemede muhteşem bir başucu kaynağı formatındaki Self Healing kitabının yazarı Doç. Dr. Işıl Uzun Çilingir’le yaptığımız röportajın ikinci bölümünde; stres kontrolü, meditasyon teknikleri, beslenme ve vitaminlerle ilgili çok çarpıcı değerlendirmeler var. İşte o röportajın ayrıntıları…
Doç. Dr. Işıl Uzun Çilingir, ‘Ben istiyorum ki, sağlıkla ilgili şifanın bizde olduğu farkındalığına ulaşsın insanlar.’

Röportaj: Şükriye Özgül

Stres kontrolü ile devam edelim mi?

Stres kontrolü için öncelikle bu düşünceyi azaltıp biraz kendimizi o alt beynin bilinç yükünden prefrontal korteks dediğimiz daha üst beyindeki daha üst noktaların hakim olduğu bilinç noktasına çekmemiz gerekiyor.

Bu konu ile alakalı bilimsel çalışmalarda çok net bir şekilde meditasyonun etkileri gösterilmiş. Düzenli Meditasyon beyinde hem anatomik hem işlevsel  değişikliklere neden oluyor. Ne yapıyor meditasyon? Sizi özvarlığınıza yönlendirerek o düşünceye bir boşluk bırakarak çalışıyor. Dorsolateral prefrontal  korteks ve anterior singulat korteks aktivitesini arttırıyor. Bunun dışında parasempatik sistemin hakimiyetini sağlıyor bu şekilde oksitosin, dopamin, endorfin gibi hormonların salınımı artmaya başlıyor. Bu hormonlar da iyileşme hormonlarıdır bu hormonların olduğu faz iyileşme safhasıdır. Stres hormonları salgılandığında vücudu nasıl darmadağın ediyorsa bunlar da vücudu iyileştiren hormonlar. Bu şifacı hormonlar bir dostunuzla, arkadaşlarınızla, sevdiklerinizle bir araya gelip keyifli vakit geçirdiğinizde, olumlamalar ve olumlu şeylerle, olumlu düşünme ve konuşma ile gülümseme ile bile salınabilir. Vücut ve bağışıklık üzerindeki etkileri bilimsel olarak da gösterilmiş. 

Bunlar da elbette çok güzel şeylerdir ama biz kalıcı bir iyileşmeden bahsetmek istiyorsak o zaman bu yeterli değil. Çünkü siz keyif aldığınız o ortamdan çıktıktan sonra evinize geldiğinizde yine o olumsuz ve karamsar halinize dönüyorsanız işte o zaman o bilinçten çıkmak kavramına geçmemiz gerekiyor. Biz işte Self Healing’de bundan bahsediyoruz. O bilinçten çıkıp, alt beynin merkez aldığı bilinçten çıkıp üst beyinden merkezlenen bilince çıkmak. Bunun da yolu bilinç çalışmalarından geçiyor.

Bilinç çalışmalarını biz kitabımızda 3 alanda özetledik; meditasyon çalışmaları, anda kalma çalışmaları ve bunlarla ilgili pratikler şeklinde. Bunların ayrıntılarına okumak isteyen okuyucular kitaptan ulaşabilirler.

HER GECE YATMADAN ÖNCE SAAT 23.00 CİVARI, KARANLIK BİR ODADA 15 DAKİKA MEDİTASYON YAPMANIZI ÖNERİYORUM.

Meditasyon herkesin merak ettiği bir konu, kısaca birkaç teknikten bahsedebilir miyiz?

Meditasyon herkesin kolaylıkla yapabileceği bir şey. Çok basit bir şifa meditasyonu tarifimiz var. O kadar çok şey katar ki size… Her gece yatmadan önce saat 23.00 civarı, karanlık bir odada 15 dakika meditasyon yapmanızı öneriyorum. Öncesinde bu olumsuz düşüncelerin önüne bir anda geçmeyebileceğinizi ve sabırlı olmanız gerektiğini belirtmeliyim. O düşüncelerden kurtulmak bir günde olmuyor, tıpkı egzersiz gibi düşünün bunu. Nasıl ki bir günde kaslarınızı geliştiremiyorsanız, meditasyonu da alışkanlık haline getirmeden bilinciniz üzerinde bir sporcu disiplini ile çalışmadan bunları aşmak mümkün değil. Her akşam 15 dakika… Öncesinde güzel kokulardan da faydalanabilirsiniz, gül gibi… Frekans yükseltici söz eklenmemiş müzikler 528 hz ve 432 hz müziğin kortizol hormonunu düşürdüğü, 5 dakika sonra bile endokrin değişikliklere neden olduğu, hatta 528 hz müziğin alkol kullanan insanlarda da hücre yenilemesine çok önemli desteklerinin olduğuna dair çok önemli çalışmalar var. Fakat tüm bunları yaparken bunun komple bir yaşam değişikliği olması gerektiğini unutmayalım. 

TV’DE KORKU DOLU HABERLERİ İZLEYİP DAHA SONRA 23.00’TE MEDİTASYON YAPARSANIZ BU BİR İŞE YARAMAZ.

Tv’de korku dolu haberleri izleyip daha sonra 23.00’te meditasyon yaparsanız bu bir işe yaramaz. Ben şifa ile  yaşayacağım diyorsanız seçimlerinizi buna göre yapmak zorundasınız. 21.00’den sonra televizyon izlememek gerekir, bu saatten sonra kişinin sadece kendi ile meşgul olması, sakinleşmesi, sessizleşmesi gerekir. Belki sevdiği bir kitabı okuyabilir, onu strese sokmayan hobilerine yönelebilir, manyetik ve elektronik ortamdan uzaklaşabilir… Ilık bir duş alıp ardından bir melisa çayı tüketebilir. Bu anksiyetede oldukça etkili bir yöntem. Dünyada ne olursa olsun değiştiremediğimiz şeyler için kendimizi paralamanın anlamı yok. 

Bundan sonra 15 dakika ışığı kapatıp sadece sessizce durmak bile yeterli ilk süreçte. Düşüncelerinizi de kontrol etmeye çalışmayın bırakın gelsinler meditasyon sürecinde, hemen bir günde gitmez bunlar. Kişi seyredecek, izleyecek, sakinleşecek ve akışını izleyecek. Nefesinize de odaklanabilirsiniz  bunu yaparken, o nefesin akciğerlere doluşunu çıkışını, kan damarlarının sürekli genişleyip boşalıp vücudunuzu nasıl toksinlerden temizlediğini düşünmek bile insanı şükür duygusu ile doldurmaya güzellikle doldurmaya yetiyor. 

Yetmiyorsa, o zaman siz bunlardan perdelenmiş bir yaşamın içindesiniz. Ben nasıl olur da bu güzelliklerden bu mucizelerden bu kadar perdelendim, ben bu perdeleri nasıl inceltebilirim diye düşünmeniz gerekiyor. 

BİR İNSAN GÜLÜN GÜZELLİĞİNİ, GÖKYÜZÜNE BAKIP O MUHTEŞEMLİĞİ GÖREMEZ HALE GELDİYSE BİR ŞEYLER TERS GİDİYOR DEMEKTİR.

Bir insan gülün güzelliğini, gökyüzüne bakıp o muhteşemliği göremez hale geldiyse bir şeyler ters gidiyor demektir. Bunu düzeltmezse maruz kaldığı bu kronik stres ve hormonları ile uğraşmaya, yaşamla kavga etmeye ve hastalıkla boğuşmaya devam edecek demektir. Bu bir seçim ve bazı şeylerden vazgeçmeyi gerektiriyor.

Bu 15 dakikalık meditasyonları alışkanlık ve yaşam şekli haline getirdiğinizde düşüncelerinizi zamanla kontrol edebilir hale gelebildiğinizi, gün içinde yaşadığınız olaylarda farkındalığınızın arttığını, bazı şeylerin kolaylaştığını göreceksiniz. Bunun için hem zihinsel hem fiziksel temizlenme ile  self healinge ulaşma sürecinden bahsediyoruz. 

Zihnin ve düşüncenin o kadar büyük bir iyileştirme etkisi var ki, artık otoriteler dahi buna kayıtsız kalamıyor. Bugün Amerika’da büyük üniversitelerde Mind Body Medicine adı altında bunların konuşuyor oluşu çok heyecan verici.

VÜCUDUMUZDAKİ KENDİNİ İYİLEŞTİRME KAPASİTESİNİN KUVVETİNİ ANLAMAK, İYİLEŞMENİN SORUMLUĞUNU ALMAK VE BU NOKTADA HAREKET ETMEK ÖNEMLİ. 

İlaçsız şifa sanatı diyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?

İlaçsız şifa sanatı derken bir tabi ki ilaçları bırakalım demiyoruz. Bu sistemi kararlı bir şekilde uygulamaya başlarsanız bir süre sonra ilaçlara ihtiyacınız azalabilir ve bir gün ilaca hiç ihtiyaç da kalmayabilir. Vücudumuzdaki kendini iyileştirme kapasitesinin kuvvetini anlamak, iyileşmenin sorumluğunu almak ve bu noktada hareket etmek önemli. Bunun tadına vardıktan sonra da zaten diğer türlü yaşamak istemeyeceksiniz artık. 

Vücudumuzun iyileşmesinin arttığını saçlarımızdan, cildimizden, psikolojimizden, yaşama bakışımızdan ve yaşamda başımıza gelen olaylara karşı aldığımız tutumun dahi değişmesinden anlayacaksınız. Ben şifa buluyorum, ben iyileşmeye başladım diyeceksiniz. 

Ben istiyorum ki sağlıkla ilgili bu farkındalığa, şifanın bizde olduğu farkındalığına ulaşsın insanlar. Çünkü bu dışsal bir şey değil. İlaçlardan tabi ki faydalanacaksınız ama bütün iyileşmenizi buna bağlar ve kendinizdeki iyileşme potansiyelinden perdelenirseniz o zaman muhtaç hissedecek, hem de iyileşmenin önüne engel koymuş olacaksınız.

BENİM BU KİTABI YAZMADAKİ EN ÖNEMLİ AMACIM İNSANLARA BU FARKINDALIĞI KAZANDIRMAKTI. 

Kanser hastaları için bir şey söyleyebilir miyiz?

Kanseri de tek başlık altında toplamak da çok doğru değil. Çok çeşitli kanser türleri var, her birinin prognozu, gidişatı ve tedavisi birbirinden farklı. Daha hafif gidenler, daha ağır gidenler… Kanser, kronik hastalık vs. gibi etiketler ile kendimizi sınırlamaktan ziyade iyileşmenin bozulduğu bir durumla karşılaşmış bir insan Self Healing’ini aktifleyerek tedavi sürecine çok büyük bir katkıda bulunabilir noktasına eğilmek gerekiyor. 

Böyle bir şeyle karşılaştığınız vakit sadece ilaçlarla iyileşebilirim noktasına getirirseniz olayı işinizi zorlaştırmış olursunuz. Beslenme ile buna destek olduğunuzda ve diğer etkenleri de bu işin içine kattığınızda tedaviden alacağınız verim daha fazla olacaktır. 

Plasebo etkisi diye bir şey var. Normalde bir ilacın etkili olup olmadığını anlamak için plasebo ile karşılaştırıyorlar. Eğer plasebodan daha etkinse biz buna ilaç diyoruz. Plaseboya da bakıyorsunuz bir sürü kronik hastalıkta yüzde 30-40 etki gösteriyor. İnanılmaz bir şey bu. Biz de diyoruz ki Self Healing ile plaseboyu artı olarak ekleyebilirsiniz kendinize ve tedavinize. Bir rahatsızlığınızdan dolayı bir ilaç, bir tedavi aldığınızı varsayalım bu tedavinize Self Healing’i sizdeki iyileşme kapasitesini son düzeyde çalıştırarak eklediğinizde plasebo etkisini de ekleyerek hem ilaçtan alacağınız faydalı arttırabilir hem de göreceğiniz yan etkilerin azalmasını sağlayabilirsiniz. Bununla ilgili de çalışmalar var. Meditasyonun kanser hastalarının kemoterapi sürecindeki pozitif etkileri ile ilgili, uyku düzeni ile ilgili, stresi yönetmekle ilgili… Hepsi çalışmalarda gösterilmiş. 

Bilimsel bir çalışma ile devam etmek istiyorum. Denek hayvanı olan tavşanlarda beslenmenin etkileri inceleniyor. İki grup tavşan var. Bir tanesine şekerli zararlı gıdalar veriyorlar diğerine de sağlıklı gıdalar veriliyor. Bir süre sonra bu tavşanları karşılaştırıyorlar ve beslenmenin etkileri ortaya çıkıyor, ancak bu araştırmada başka bir etki daha ortaya çıkıyor. Bazı tavşanların kötü beslenmeden etkilenmedikleri görülüyor. Az etkilenen tavşanlar alt kafeslerde duranlardan ve çok etkilenenler ise üst kafeslerde duranlardan oluşuyor. Tavşanların yanına gelen bakıcı alttaki kafeslerdeki tavşanlarla her geldiğinde konuşuyor ve onları seviyor, yukarıdaki tavşanlarla ise temasta bulunmuyor. Bu da gösteriyor ki sevgi etkileşimi ile alttaki tavşanlar zararlı yiyeceklerle beslenmesine rağmen bu zarardan daha az etkileniyor. Daha ne denir ki? Tavşana buna yapan sevgi bize ne yapmaz.

Şu yaşadığımız sistemin içinde sürekli emrimizde çalışan sağlıklı organlarımız, bu sistem muhteşem bir hazine. Bu hazinenin farkında olup yaşarsanız zaten zararlı bir şey yerken bile düşünmeye başlarsınız, ”Ben bunu kendime neden yapayım ki” dersiniz. Sağlıklısına, iyisine yönelirsiniz, toksinleri vücuttan uzak tutmak için uğraşırsınız. Kendine değer vermekle, kıymet vermekle de çok ilişkili birşey bu. İnsan kendini sevmeli önce, kendini sevmeyen hiç kimseyi hiçbir şeyi sevemez.

Beslenmede alternatifimiz azalıyor. Her şeyin paketlisi, genetiği değiştirilmişi önümüze sunuluyor. Sadece şekerli unlu gıdalardan uzak durmak yetecek mi?

Modern yaşamın içinde yüzde 100 organik beslenmek neredeyse imkansız, ama farkındalık sahibi olmak çok şeyi değiştirebilir. Vücut bir yere kadar toksinleri tölere edebilir. Ama bütün beslenmeniz toksin yükü ise o zaman onu tölere edemez. 

Biz en azından unlu şekerli ve rafine gıdalardan uzak duracağız, çünkü bu gıdalar bizim vücudumuz için uygun değil. 

Tamamen hayatımızdan çıkarmaktan mı bahsediyoruz?

Mümkünse evet. Biz doğal karbonhidrat olarak kuru baklagillerden, meyveden, sebzeden faydalanıyoruz. Ama ekstradan unlu şekerli gıdalar, paketli gıdalar, rafine gıdalar, endüstriyel yağlar… Bunları yaşantımızdan çıkarmak durumundayız. Bunlar hastalık ve toksin sebebi. 

Ama bütün bunlara rağmen yediğiniz şeyler faydalı bile olsa hem bahsettiğimiz nedenlerden, hem çevresel nedenlerden, hem de zaten her gıdanın ürettiği bir toksin olması itibari ile fazla yemek de toksin etkisi yaratır. Bu yüzden az ve öz yemek gerekir. Yemek aralarında 4-5 saatlik en az açlık olacak. Bizim sistemimizde 2 öğün beslenme öneriyoruz. Eğer insülin sisteminiz terbiye olmamışsa 4 öğüne kadar çıkılabiliyor alışana kadar. Kortizol hormonu piklerine göre beslenme saatleri öneriyoruz. Buna uygun beslenmenin de metabolizma ve sindirim üzerinde önemli etkileri mevcut.

Ayrıca tek beslenme de önemle üzerinde durduğumuz konulardan biri. Proteinle karbonhidratı birlikte almayı önermiyoruz. Çünkü bunların sindirim sürecinde  farklı yolaklar kullandığı için birbirlerinin sindirimini sekteye uğratarak toksin yükünü arttırıyorlar. O yüzden et yiyorsak et yiyelim. Baklagil yiyorsak sadece baklagil yiyelim, birlikte yemeyelim. Doymuyorsak bir tabak daha yiyelim ama birlikte yemeyelim. Az yiyelim, öz yiyelim, tek yiyelim, sızma zeytin yağı, tereyağı gibi yağlardan faydalanalım.

Hepsinin ayrıntıları kitapta yazdım. Örnek menülerimiz de var.

Su tüketimi konusunda sizden de görüş alabilir miyim?

Bazı insanlar su içemiyor. Basmakalıp şunu yapmalı şeklindeki yaklaşım bana uygun gelmiyor. Her insanın bırakın suyu tuz ihtiyacı bile farklıdır, vücudumuzu dinlemek önemli. Susuz kalmaktan bahsetmiyoruz, su iyidir ama herkes aynı derecede suyu sevecek ve aynı derecede içecek diye bir şey yok. Ben su içmeyi çok severim ve içerim ama su içmeyi sevmeyen birini de günde 3 litre su içmeye zorlayacaksın diye bir şey yok. Her bedenin kendine ait bir yapısı, bir dili, bir dizilimi var. Ancak yine de 2 lt altına düşmemek iyi olur.

İyot konusunda bir farkındalığımız olmak zorunda.

İyot konusunda görüşünüzü alabilir miyim?

İyot çok önemli bir mineral ve magnezyumla birlikte bizim kayıp minerallerimizden. Yeterli alamıyoruz. İyot en fazla deniz ürünlerinde bulunuyor, biz çok fazla deniz ürünlerinden zengin beslenemiyoruz . Japonya’da insanlar bizim normal kabul ettiğimiz miktarın  100 katı iyot alıyorlar ve bu onların normali oluyor. 

İyot yeterince alamadığımız için iyotlu tuzlara yöneliyoruz, rafine tuzların iyot eklenmişleri var ancak rafine tuz sodyum yükünden ibaret ve mineralden fakir bu yüzden sevmiyoruz, zararlı. Türkiye’de bu konuda  bir bilinçlenme oldu ve insanlar kaya tuzuna yöneldiler ama kaya tuzunda da iyot az. Bence kaya tuzlarına iyot eklenmesi konusu çok çok önemli. Burada öncelikle önemli olan, İyot konusunda bir farkındalığımız olmak zorunda. İyottan zengin gıdalarla beslenmeye çalışmalıyız, deniz ürünlerini mutlaka beslenme sistemimize dahil etmeliyiz. İyotu biz bir tek tiroid hormonları ile bağdaştırıyoruz ama birçok yerde fonksiyonu var iyotun.

Kitapta bu konu ile alakalı önemli bilgiler aktardım. İyi beslensek de bazı minareller yetersiz kalabiliyor. Aynı şekilde magnezyum eksikliğinde de ciddi sıkıntı yaşıyoruz. 

Yediğimiz sebzede, meyvede aldığımız magnezyum aşırı derecede azaldı, kaliteli hayvansal gıda herkes yeterince tüketiyor mu, bu da tartışılır. Çünkü magnezyumun bitkilerden emilimi için dahi hayvansal gıdaya ihtiyaç var. Sebze meyveleri mevsiminde yemek ve buna hayvansal gıdaları da eklemek magnezyum yeterliliği  açısından önemli. 

Pekiyi magnezyum takviyesi almalı mıyız ve hangi takviyeyi almalıyız?

Magnezyum takviyelerinin çok çeşitli formları var. Hangi form hangi durumlar için daha uygundur konusunu kitapta paylaştık. Bazı insanlar doğal yaşam içerisinde takviye kullanmayı da sevmiyor haklı olarak.

Magnezyum ve iyotla ilgili bir farkındalık kazanılması önemli. Bu çağın kayıp mineralleri bunlar.

Kullanılmalı mı?

Magnezyumumuz eksik, eğer takviye kullanmayacaksak doğal magnezyum yağlarını cildimize sürebiliriz veya magnezyum tuzları ile ayak banyosu yapabiliriz ara ara Magnezyum ve iyotla ilgili bir farkındalık kazanılması önemli. Bu çağın kayıp mineralleri bunlar.

Diğer vitaminler nasıl kullanılmalı?

Aslında iyi beslenen biri vitaminlerin çoğunu yeterli düzeyde alabiliyor. Ancak burada da iyi beslensek de eksiklik olabilen, üzerinde durulması gereken durumlar var.En çok eksikliği yaşanan D Vitamini var. Bir de B 12 vitamini. Bunlar metabolizmanın kilit rolünde olan vitaminler, ülkemizde de eksiklikleri sık görülüyor. O yüzden düzeye göre yerine konulmasını öneriyorum. Eğer eksiklik varsa mutlaka yerine konulmalı. Ayrıntıları kitapta anlattım.

D vitaminini için öncelikle güneşten faydalanılarak alınmasını öneriyoruz. En güzel D vitamini sentezi öğlen saatlerinde 15 dakika ince giysilerle başınızı koruyacak şekilde bir şapka ile güneşlenilerek elde edilebilir. 15 dakika yeterli, açık tenli ve kızıl saçlı kişilerin ekstra hassas olmaları gerekir güneşe karşı, korunmaları gerekir.  Öğleden sonra D Vitamini sentezine uygun değil. Buna rağmen yine de D vitamini eksik kalabiliyor bu yüzden takviye etmek önemli. Bağışıklık için T Hücrelerinin kendilerine ait D vitamini reseptörleri bile var. Çalışabilmeleri D vitaminine bağlı. O kadar önemli D vitamini bağışıklığın iyi çalışması için.

 

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI